
‘Dünyada beni özleyen, sesimi duymak isteyen tek bir canlı dahi yok.’Ful yaprakları, sesleri çıkmadığı halde hayata haykırmaya çalışanların oyunudur.
‘Orada kimse yok mu?’
Yaşam hiç bir evresinde kucak açmamıştır, koca şehrin ortasında, tek kişilik hücrelerinde yaşamak zorunda bırakılanlara.
Tek yol kendilerine benzer birilerini bulmaktır. Ama ‘kendilerine benzer birileri’ de yoktur aslında. Çünkü o ortamda kendileri bile kendilerine benzememektedir.
O halde gerçeği sanalın içinde eritmek ve de yeniden şekillendirmek gerekmektedir.
‘Ful Yaprakları’, hiçliğin kıyısında dolananların var olma ve hayatlarını yeniden yazma çabalarıdır.
ROMANYA ELVİRA GODEANU TİYATROSU ULUSLARARASI FESTİVALİ EN İYİ KADIN OYUNCU ÖDÜLÜ
Yaşam hiç bir evresinde kucak açmamıştır, koca şehrin ortasında, tek kişilik hücrelerinde yaşamak zorunda bırakılanlara.
Tek yol kendilerine benzer birilerini bulmaktır. Ama ‘kendilerine benzer birileri’ de yoktur aslında. Çünkü o ortamda kendileri bile kendilerine benzememektedir.
O halde gerçeği sanalın içinde eritmek ve de yeniden şekillendirmek gerekmektedir.
‘Ful Yaprakları’, hiçliğin kıyısında dolananların var olma ve hayatlarını yeniden yazma çabalarıdır.
ROMANYA ELVİRA GODEANU TİYATROSU ULUSLARARASI FESTİVALİ EN İYİ KADIN OYUNCU ÖDÜLÜ
YAZAR: Civan Canova
İzlediğim çok farklı bir oyun gerçekten. Kurgusuyla, sahnesiyle, konusuyla . . . Konuyu okuduğunda içinde kendine dair bir şeyler bulabiliyorsan ve diğer oyunlardan farklı olduğu hissine kapılmışsan İZLEMELİSİN.
OYUNDAN BİR REPLİK (EN SEVDİĞİM KISMI BELKİ DE ...)
richard - ben romeo'nun jüliet'i tanıdığından daha fazla tanıyorum seni. sen de beni. juliet'in romeo'yu, ophelia'nın hamlet'i, eva braun'un hitler'i, diana'nın charles'ı tanıdığından daha fazla tanıyorsun. en azından onlardan daha çok sohbet ettik. daha çok vakit geçirdik birlikte. ve yakında sıra ölüme gelecek. bütün aşıklar gibi. aşkımızla ilgili yazılı bir belge olmayacak belki, ama ilgilenenler ilerde internet kayıtlarından bulabilirler bizim hikayemizi. ve ben, iki sevgiliye yaraşan en güzel ölümü buldum. anlatayım mı?
siyanür dolu bir küvete girmeliyiz önce... ya da baldıran otu... evet, bu daha iyi. siyanür derimizden içeri girebilir. ve de vaktinden önce öldürebilir bizi. en iyisi baldıran otuyla kaynatılmış köpüklü su. üzerinde ful yaprakları. binlerce yaprak. önce o suya girip yıkanmalıyız... saatlerce... sadece dokunmalıyız birbirimize. ellerimizle... saçlarımızı okşamalıyız. omuzlarımızı, göğüslerimizi, bacaklarımızı... sonra çıkmalıyız köpüklerin ve ful yapraklarının arasından... gözlerimiz kapalı, kokularımız ciğerlerimizde, tenimiz, terimiz ve baldıran otlu vücutlarımız birbirine karışmış, dakikalarca sevişmeliyiz. wagner çalmalı odada. faust bizi izlemeli perdenin kenarından, sessizce...
gerçek aşkları göze alamadık. ölüme bile atlayamadık gerçek aşklarımız için. oysa nedir ki ölüm? hiç değilse düşlerimizdeki aşklar için yapmalıyız bunu. yok olsak bile adresimiz belli olmalı bu saçma sapan boşlukta. madonna ve richard. güneş sistemi... mars... kainat... özel ulak.
gün ağırınca, önce kapıyı çalacaklar. meraklılar. sonra da kıracaklar kapıyı. sonra da, ne yazık ki iki ayrı beden bulacaklar içerde. iki baş, dört kol, dört bacak ve birbirine sırtını dönmüş iki yürek.
ben şimdiye kadar hiçbir ölüme üzülmedim aslında. ne bir savaş esirine, ne babama, ne de ful yapraklarına... gülüp geçmedim belki ama hiç üzülmedim. umursamadım. ve de... hep korktum ölümden. çok düşündüm ölmeyi ama cesaret edemedim.
mars'a yollanacak olan kapsüle isimlerimizi yazdırdım bu sabah. düşünsene, aşkımız tarihe geçecek. adem'den beri hiçbir aşk bu kadar uzaklarda duyulmamış, hiçbir aşık böylesine bir gurur yaşamamıştır. mars'a isimleri yazılan ilk bir milyon insan arasında biz de varız madonna. önce uzun bir süre boşlukta dolaşacak adlarımız, sonra da bambaşka bir gezegene düşecek. ve insanlık kendini yok edinceye, kainat bir atom çekirdeği haline gelinceye kadar orda kalacağız. sonsuzluğa kazınan kutsal bir aşk. sen ve ben. madonna ve richard...
siyanür dolu bir küvete girmeliyiz önce... ya da baldıran otu... evet, bu daha iyi. siyanür derimizden içeri girebilir. ve de vaktinden önce öldürebilir bizi. en iyisi baldıran otuyla kaynatılmış köpüklü su. üzerinde ful yaprakları. binlerce yaprak. önce o suya girip yıkanmalıyız... saatlerce... sadece dokunmalıyız birbirimize. ellerimizle... saçlarımızı okşamalıyız. omuzlarımızı, göğüslerimizi, bacaklarımızı... sonra çıkmalıyız köpüklerin ve ful yapraklarının arasından... gözlerimiz kapalı, kokularımız ciğerlerimizde, tenimiz, terimiz ve baldıran otlu vücutlarımız birbirine karışmış, dakikalarca sevişmeliyiz. wagner çalmalı odada. faust bizi izlemeli perdenin kenarından, sessizce...
gerçek aşkları göze alamadık. ölüme bile atlayamadık gerçek aşklarımız için. oysa nedir ki ölüm? hiç değilse düşlerimizdeki aşklar için yapmalıyız bunu. yok olsak bile adresimiz belli olmalı bu saçma sapan boşlukta. madonna ve richard. güneş sistemi... mars... kainat... özel ulak.
gün ağırınca, önce kapıyı çalacaklar. meraklılar. sonra da kıracaklar kapıyı. sonra da, ne yazık ki iki ayrı beden bulacaklar içerde. iki baş, dört kol, dört bacak ve birbirine sırtını dönmüş iki yürek.
ben şimdiye kadar hiçbir ölüme üzülmedim aslında. ne bir savaş esirine, ne babama, ne de ful yapraklarına... gülüp geçmedim belki ama hiç üzülmedim. umursamadım. ve de... hep korktum ölümden. çok düşündüm ölmeyi ama cesaret edemedim.
mars'a yollanacak olan kapsüle isimlerimizi yazdırdım bu sabah. düşünsene, aşkımız tarihe geçecek. adem'den beri hiçbir aşk bu kadar uzaklarda duyulmamış, hiçbir aşık böylesine bir gurur yaşamamıştır. mars'a isimleri yazılan ilk bir milyon insan arasında biz de varız madonna. önce uzun bir süre boşlukta dolaşacak adlarımız, sonra da bambaşka bir gezegene düşecek. ve insanlık kendini yok edinceye, kainat bir atom çekirdeği haline gelinceye kadar orda kalacağız. sonsuzluğa kazınan kutsal bir aşk. sen ve ben. madonna ve richard...
Bir seyirci yorumu: "Metinde, felsefi ve psikolojik çıkarımlar dolu dolu kullanılmış. öznel yorumumu kısaca sunarsam; konunun bazı yerlerinin biraz zorlama olduğu hissiyatına kapıldım. felsefi boyutlardaki bıçak sırtı çizgi de bu olsa gerek; farklı bakışlar, farklı yorumlar. oyunun sonunda, emeği geçenler arasında 'kişilik çözülmeleri ve psikolojik danışman' ibaresiyle sunulan bir psikolog olduğunu görünce, bu olumsuz eleştirimin biraz azaldığını da söylemeliyim. netice olarak; içeriğindeki felsefi sorgulara seyirciyi katan bir oyun olduğunu söylemek ve bu anlamda da kayda değer olduğunu belirtmek yanlış olmayacaktır zannımca.
Metindeki psikolojik ve felsefi derinlik sebebiyle, izlenmesi ve içine girilmesi zor bir oyun. görsel açıdan yarattığı farklılıklar izlemeyi kolaylaştırsa da, sıra dışı oyunlardan haz etmeyen izleyiciler için sıkıcı olabilir. sıra dışı oyun arayan tiyatroseverlerin ise, seyretmemesi bir eksiklik olarak kalacaktır. esasında iki kere seyredilmesi de önerilebilir; çünkü, görsel ayrıntıları fark etmek için verilen uğraşı, metindeki ve oyunculardaki ayrıntıları tam olarak yakalayamama şeklinde bir handikap yaratıyor. bu vesileyle, "ikinci kere izlenmeye değer" uyarısını kendime de yapıyorum."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder